Atina ile ilgili fikrimin değişmesine epeyce katkıda bulunan ve Atina’ya geldiğimden beri
yaşadığım Palaio Faliro’yu anlatacağım bu yazıda.
Daha önceki yazıda anlattığım üzere bir kaç yıl önce geldiğimde Atina ile aramızda ilk görüşte aşk yaşanmamıştı.
Bence bunun en önemli nedeni sadece Atina’nın merkezinde vakit geçirmem ve aslında Atina’nın biraz
sayfiyesi diyebileceğim güney bölgesine inmemiş olmam olmuş.
Palaio Faliro Atina’nın Neresinde Kalıyor
Atina’nın ya da daha doğru adıyla Attiki bölgesinin denize kıyısı olan bölgesi deyince, Atina’yı çok iyi bilmeyince genelde akla büyük liman bölgesi Pire geliyor. Sanırım turistikten çok yerleşim bölgesi olmasından
Paleo Faliro, Glyfada, Voula, Voulagmeni belediyelerinden oluşan ve Atina Rivierası (bu isme bayıldım) diye adlandırılan bu cennet köşesinden haberim olmamış.
İşte Palaio Faliro bu rivieranın kuzey ucu denilebilecek bölgesinde, bir tarafında Pire diğer tarafında da Glyfada’nın arasında dünya tatlısı bir yer. Belki Atina’nın ismi duyulmuş ve mimari olarak havalı semtleri gibi görünmüyor ama bana kalırsa yaşam kalitesini yükseltmesi bakımından bu merkez semtlere göre tercih edilebilir.
Atina’ya gelmeden önce Atina ilgili daha önceki izlenimlerimi ve burada yaşama fikrine dair çekincelerimi her paylaştığımda, gelip Palaio Faliro’yu görüp öyle karar vermen lazım cümlesini duydum. Şimdi geldiğimde bunu daha iyi anlıyorum.
Palaio Faliro Semti Sakinleri : Türkiye’den Yunanistan’a Gelmiş Rumlar
Burası deniz kenarında olması özelliğinin yanında 1960lar ve 1970lerde Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan özellikle
İstanbullu Rumların yerleştiği bölge aynı zamanda.
Malum, gerçek İstanbullular ağızlarının tadını bilen kişilerdir. Dolayısıyla hemşerilerimin seçtiği bölgeyi benim de bu kadar sevmem tesadüf olmadı, aradan nesiller de geçmiş olsa tuhaf bir şekilde İstanbul’dan gelen birini
mutlu etme özelliğini koruyan bir yer Palaio Faliro. Nea Symirni (Yeni İzmir), Nea İyonya (Yeni İyonya) semtleri gibi isminin Nea Poli (Yeni İstanbul) olmamasına şaşırdım bile. Fakat ‘Eski Phalerum’ anlamına gelen adı İstanbullular gelmeden çok çok önce verilmiş ve yerleşmişti.
Palaio Faliro İstanbul Tatlıları ve Gastronomi
İstanbullu Rumların ağırlıklı olarak bu bölgeye yerleşmesi bölgede bence en çok gastronomik açıdan ortaya çıkmış. Oldukça fazla restoran, lokanta ve tatlı ya da gıda ürünleri satılan dükkan var. Etrafta yürürken Türkçe isimli dükkan tabelaları dahi görülebiliyor. Buradaki tatlıcılarda Kazandibi, tavukgöğsü, baklava, kadayıfi (Yunanlıların
verdiği isimle) bulmak gayet mümkün. Üstelik aynı isimleriyle. Buranın en meşhur iki tatlıcısı ‘Sarayli’ ve ‘Palet’ genelde onların doğu tarzı (bana bahsederken Eastern style dedikleri için böyle çevirdim) diye isimlendirdiği bu tip tatlılarıyla biliniyorlar. Hatta bu bölgenin pek çok yiyecek içecek dükkanının bulunduğu Agios Alexandrou’nun baş tarafında
sadece baklava satan bir dükkana denk geldim.
Öyle sanıyorum ki henüz yeni sayılabilecek bir yer olduğu için baklavası iyi midir diye Yunanlı arkadaşlarımın benim bakmamı rica etmesi üzerine içeri girdiğimde Karaköy Güllüoğlu etiketleri gördüm.
Sorduğumda gerçektenKaraköy Güllüoğlu’ndan geldiğini söylediler. Aynı caddede biraz ilerlede sağda bir sokak içinde 1970’lerden kalma gibi görünen bir tabelada ‘Divan Patisserie’ yazıyordu.
Bildiğimiz Divan Pastanesinin yazı karakterine o kadar benziyordu ki, bunun bir tesadüf ya da isim benzerliği olmadığını muhtemelen ya Divan’ı çok seven ya da oranın eski ustalarından birinin açtığını tahmin ederek, bir ilgileri olup olmadığını sordum ve bu pastaneyi açan kişinin İstanbul’da Divan pastanesinde çalışmış ve İstanbuldan ayrılmak zorunda kalarak buraya yerleşmiş bir usta tarafından açıldığını öğrendim.
Hayatta olsaydı kendisiyle sohbet etmeyi çok isterdim. Özellikle çikolataları ve çörekleri çok güzel görünüyordu ama geldiğimden beri bir tatlı maratonunda olduğumuz için henüz deneyemedim.
Bugünlerde İstanbul’da her yer San Sebastian Cheesecake’ten, tiramisu brownie’den geçilmezken (Bu tatlıların her birini çok severim ve kendi restoranımda da yaptım), burada eski İstanbul tadında bu tatlıların Avrupa mutfağı tatlılarından daha prestijli olması da açıkçası beni evinden ayrılmak zorunda kalınca oraya dair şeyleri yaşatmakta daha mı istekli
olunuyor diye düşündürdü.
Politiki Kuzina , Rum Mutfağı Filmi Bulursanız Kaçırmayın Mutlaka Seyredin.
Tam bu noktada nasılsa daha önce duymadığım ve buraya gelince senin bu filmi mutlaka izlemen lazım baskıları üzerine izlediğim, bizde ‘Bir Tutam Baharat’ diye çevrilen ama Yunanca’da orijinal adı ‘Politiki Kouizina’ yani İstanbul Mutfağı olan sinema filminden bahsetmek istiyorum.
Film, 1960’larda İstanbullu Rum bir ailenin sınır dışı edilerek Yunanistan’a gelişini, ailenin Türkiye Vatandaşı olan çarşı’da aktarlık yapan Büyükbabasının İstanbul’da kalışının hikayesini anlatıyor.
Çekimleri harika olmasa da, özellikle bu yıllarda Yunanistan’a gelen Rumların uyum zorluklarını yemek kültürü üzerinden muhteşem anlatan bir film.
Filmin benim için en çarpıcı sahnesi aile Yunanistan’a göçtükten yıllar sonra hep bir gerekçeyle onları ziyarete gelmeyen büyükbaba için ailenin babasının yaptığı bir konuşmanın olduğu sahne idi. İzlerken hüngür hüngür ağladığım bu sahnenin İngilizce altyazılı hali ile aşağıda paylaşıyorum. ‘Büyükbaba gelmeyecek. Hiç bir zaman da gelmeye niyetli değildi. Gelmedi çünkü gelmek istemedi. O İstanbul'dan asla ayrılmaz. Hiçbirimiz dünyadaki hiç bir şey için ayrılmazdık.
İstanbul’a ‘Poli’ denir ve ilk harfini, hep büyük harfle yazıyorlar, (Poli Yunancada şehir anlamına gelen ama sadece Poli olarak kullanıldığında İngilizcedeki ‘the city’ şeklinde kullanılıp İstanbul kastedilir. Yani benim anladığım kadarıyla İstanbul’a bir biriciklik atfediyorlar) Çünkü o dünyadaki en güzel şehirdir.
Biz sinir disi edildiğimizde Türk görevli, eğer Müslüman olursam kalabileceğimizi ve kimsenin bize zarar veremeyeceğini söyledi. Bunca yil kafama takıldı biliyor musunuz? Anında hayır dememem. 5 saniye kadar gerçekten düşündüm. Hayatımın en zor beş saniyesiydi.’
Burada kullandığı dünyaları verseler mecbur olmasak terketmezdik ifadesi İstanbul’u çok seven ve evi İstanbul olan beni gerçekten kalpten etkiledi.
Palaio Faliro’yu anlatırken bu sahneyi uzun uzun anlatmamın nedeni ise, Palaio Faliro sahilinde Pire İstikametinde Flisvos Marina’ya doğru yürüyüşte olduğum bir akşamüstü uzaktan Pire’ye bakarken bir anda donakalmamdır.
Palaio Faliro İstanbul’u Anımsatıyor, İstanbula benziyor.
Donakaldım çünkü bir şekilde Pire kendisi hiç benzemese de Palaio Faliro’dan bakıldığında bir şekilde İnanılmaz İstanbul’a benziyor.
Bana mı öyle geliyor acaba diye düşündüğüm ve aynı anda gözlerimin dolduğu anda yanımdaki Yunanlı arkadaşım İstanbul’u sadece iki kez görmüş biri olarak ne kadar İstanbul’a benziyor değil mi dedi.
Bunca yıldır burada oturmasına rağmen ilk kez o akşam benimle yürürken resmen karşısında İstanbul’u görmüş gibi hissettiğini söyledi. O anda ikimizin de aklına aynı şey geldi: Palaio Faliro’da bu kadar İstanbullunun yerleşmesinin tesadüf olamayacağı. İşte tam orda düşündüm filmin bu sahnesini.
Çünkü artık orada her yürüyüşümde uzaktan İstanbul’u izleme hissiyle yürüyorum, hatta ne tarafa yürüyelim denince İstanbul’a doğru diye gösteriyorum ve her seferinde düşünüyorum acaba benden önce şehrinden hem de mecburen ayrılmış kaç İstanbullu burada yürürken İstanbul’u izlediğini hissetmiştir diye.
Bu melankoliyi biraz geride bırakıp, yürümekten çok zevk aldığım bu sahili biraz daha anlatayım istiyorum size. Palaio Faliro sahili özellikle iki marinanın arasındaki alan.
Atina’nın sahilinde onlarca marina var
Glyfada istikametinde Alymos Marina ile Pire istikametinde Flisvos Marina. Ben bu iki marinayı da ayrı ayrı çok seviyorum ve birbirinden çok farklı özellikteki bu iki marina biraz da Palaio
Faliro’nun ruhumun farklı ihtiyaçlarına cevap vermesini sembolize ediyor gibi hissediyorum.
Flisvos Marina Palaio Faliro
Flisvos Marina 2012 yılında Ferit Şahenk Doğuş holding tarafından satın alınmıs, 5-6 yıl önce yenilenmiş ve bugünkü lüks ve havalı haline gelmiş.
İçinde denize ve yatlara bakan bölümde yan yana dizili kahveciler, dondurmacılar ve tabi ki kokteyl satan barlar var.
Restoranlar corona virüse bağlı olarak şu aşamada sadece gel al hizmeti verdiği için etrafta masaların oldugu hali nasıldır bilmiyorum. Fakat şu haliyle o kadar güzel geldi ki bana, açıkçası hiç de aramıyorum. Özellikle gün batımlarında elinde ister kahven, ister şarabınla merdivenlere oturup giderek kızaran maviliği seyretmek gerçekten büyüleyici. Dünyanın en güzel gün batımı değil belki ama o kadar erişilebilir ve buradaki yaşam kalitesini upgrade eden bir özellik ki tadından yenmiyor.
Alimos Marina Palaio Faliro
Alimos marina ise epeyce daha sakin, pek öyle süslü bir ortam değil daha mütevazı teknelerin olduğu, daha naturel salaş bir marina. Sakin bir Yunan adasında hissedebilirsin kendini burda dolaşırken. Ben her zaman yelkenlileri görmeyi çok sevdiğim ve ruhum her zaman çılgın kalabalığı kaldıramadığı için burada dolaşmayı da çok seviyorum. Alimos Marina’nın da Flisvos gibi yenileneceği konuşmalarını duysam da şimdilik bu halinin tadını çıkarıyorum.
Burada en sevdiğim aktivite olan sahilde yürüyüşten bahsetmişken bu bölgenin bol bol fiziksel aktiviteye uygun bir yer olduğunu söylemem gerekir. Sahilde benim gözümle görmesem inanamayacağım kadar çok halka açık plaj var. Belki Yunanistan plajları deyince akla gelen cennetten çıkma birer doğa harikası değiller ama son derece temiz ve medeni
plajlar. Medeni diyorum çünkü Türkiye’de pek çok açıdan hasret kaldığımız bir durum.
Atinalılar Nerede Denize Giriyor ?
Burada yaşayanlar özellikle yazın denize girmek için biraz daha güneye inip Glyfada ve Voula ve hatta daha da asağısındakileri tercih edebiliyorlarmış özellikle yazın haftasonları Atina’dan buraya gelen çılgın kalabalıktan uzaklaşmak için.
Şu anda bahar mevsiminde de özellikle haftasonları epeyce yoğunluk oluyor sahillerde ama şimdilik bunaltıcı olduğunu söylemek haksızlık olur özellikle İstanbul’dan gelen biri için.
Sadece gidip biraz oturmak, ya da piknik yapmak dalgaların sesini yakından dinlemek ve denizin tuzlu kokusunu içine çekmek için bile gidilebilecek, kimse rahatsız etmeden huzurlu oturulabilen bu plajlar bana göre gerçek bir zenginlik.
Ayrıca, plaja her gittiğimde gördüğüm hava kaç derece olursa olsun güneşlenen ve yüzen insanlar var. Özellikle orta yaşın üzerinde olduğunu gözlemlediğim bu insanlar burada bana ‘kış yüzücüleri’ olduğu söylenen ve anladığım kadarıyla uzun yaşam sırrı bu aktiflikleri olan Yunanlılar.
Plajda sürekli görülebilen bir başka aktivite ise ‘beach racket’ denilen plaj tenisi diye çevirebileceğim oyun. Burada sürekli yan yana dizili ikililer olarak beach rackets oynayan yine özellikle orta yaşın üzerinde bir sürü insan görüyorum. Burada gözlemlediğim kadarıyla yaygın bir spor uğraşı ya da yaygın bir hobi diyebilirim. Tenis hocaları gibi beach rackets hocaları dahi var özel ders almak için.
Yunanlılar sahilde mangal yakmaz
Biz de olsa tam mangal yeri diye tercih edilecek bu plajlarda sadece bir kez mangal yapan bir aile gördüm ki onlarda zaten Türk çıktılar.
Sahilde hem yürüyüş yolunda hem da plajlarda en sık rastlanan şeylerden biri ise palmiye ağaçları. Her birinin boyları ve tombulluğu farklı farklı olmasından mıdır bilmiyorum ama buradaki palmiyeler bana ekstra şirin geliyorlar.
Bir palmiyenin altına oturmuş tavla (ya da buradaki adıyla tavli oynayan ve arada bağır çağır ‘vreli’ konuşan Yunan amcalar görmek ise hiç şaşırtıcı bir manzara olmuyor. Özellikle hafta içleri birileri iş çıkışı omuzlarında bilgisayar çantaları tramvaydan inerken, 15-20 metre ötede mayosuyla bikinisiyle plajda vakit geçiren insanlar var.
Bazen işten çıkanlarından birer kahve alıp muhteşem Palaio Faliro günbatımlarının keyfini çıkarıyorlar. En çok o zamanlarda bir şükran doluyor içime bunu deneyimleyebildiğim için. Hala bir yerlerde huzurla teslimiyetle günbatımlarının tadını çıkarabilen birilerinin olduğunu görmek umutla dolduruyor içimi.
Kendi ülkemin güzel ama huzursuz gün batımları geliyor aklıma. Hep bir yerlere yetişme ya da geç kalma telaşlı, rahatsız edilmemek tek başımayken içten içe gergin izlediğim pek çok günbatımı.
Burada güneş uzaktan İstanbul’a benzeyen Pire’nin arkasına doğru her kaybolduğunda aynı huzurun benim şehrim İstanbul’da da yaşanmasını diliyorum.
Palaio Faliro Sahili
Sahilde en çok rastlanan diğer aktiviteler ise koşma ve bisiklete binmek. Özellikle Palaio Faliro sahili her ikisi için de gerçekten çok uygun.
Paleo Faliro’dan özellikle Glyfada ve Voula’ya doğru yaklaşık 13-14 kilometrelik çok keyifle bisiklet kullanılabilecek çoğunlukla deniz kenarından gidilebilecek bir yol var.
Atina’nın özellikle bu bölümünde epeyce bisikletçi görmek mümkün. Glyfada tarafına doğru beach club’lar da giderek artıyor. Biz genelde bu yolu arabayla gidiyor olsak da, en güzel yanı heralde bisikletle ya da tramvayla da kolayca bu yolun gidilebilmesi.
Atina’daki sahiller hiç kimsenin değil . Sahiller herkesin
Attığın her adımın para olmadığı bir yer diyebilirim herhalde Atina’nın güneyi için. Yunanlıların belki ekonomik şartları çok iyi değil ama hayatın tadını ille çok fazla para harcamak zorunda olmadan çıkarabilecekleri sahilleri var hala. Belki de tabiri caiz ise bizimkiler kadar parsellenmiş ve işgal edilmiş durumda değiller.
Sahil trafından tramvay yolu ve ana caddeden karşıya geçip içlere doğru yürümeye başlayınca da benim burada sanırım en sevdiğim şey olan çiçeklerinin kokusunu içime çeke çeke doyamadığım, bana utanmasan kuşlar gibi dallarına tüneyeceksin dedikleri Mandalina ağaçlarıyla dolu yollar var. İç kısımlarda yeşillik genellikle mandalina, zeytin ve limon
ağaçları ağırlıklı.
Ama benim kişisel favorim kesinlikle baharda çiçeklerinin kokusuyla mutluluk yağan turuncu boncuklu takılar takmış gibi duran mandalina ağaçları ve tabiki çeşit çeşit kuşların cıvıltısı. Her sabah uyandığımda kedimle beraber balkona çıktığımızda bana huzur veren kedimi ise sağa sola koşturan kuş cıvıltılarını dinliyorum.
Yunanlılar çok hayvan sever insanlar
Geldiğim ilk yedi gün evde karantinadayken kuş cıvıltıları ve mandalina çiçeklerinin kokusu bana eşlik ettiği için
belki de, Atina’nın başka yerlerinde de bol bol olsa da bunlar benim için en çok Palaio Faliro’nun özellikleri. Bu arada bol bol hayvan besleyen de var burada. Çoğu balkonda bir kedi ya da köpek görmek mümkün. Bu konuda bir İstanbul değilse de hatırı sayılır adette sokak kedisi de var etrafta. Binaların önlerinde mama ve su kaplarına da çok rastlıyorum.
Kedileri besleyen yaşlı teyzelere de. Belki biraz da bu yüzden çok da yabancılık çekmiyorum Palaio Faliro’da.
Son olarak burayı en çok sevme nedenlerimden biri de, bol bol market ve çeşit çeşit gıda dükkanları bulunması. Özellikle iki adet Girit’e özel ürünlerin bulunduğu biri Bizim Bulunduğumuz Alimos tarafında diğeri Flisvos tarafına yakın dükkanlar favorilerim. Bunun dışında doğal ekolojik ürünlerin bulunduğu dükkanlar, manavlar ve balıkçılarda rahatlıkla
bulunuyor.
Palaio Faliro’da Mutfak Alışverişi
Gastronomik açıdan gıda alışverişi için oldukça zengin bir bölge olduğunu söyleyebilirim. Unutmamak gerekir ki bir yerde İstanbullular yoğunsa orada bunun gastronomik anlamda bir karşılığı mutlaka ki bulunmak zorundadır. Her yerde bol bol bulunan, pastane ve kahvecileri ise hiç saymıyorum. Atina da gözlemlediğim kadarıyla en
çok bulunan 3 dükkan zaten pastane ve tatlıcılar, fırın ve kahveciler.
Günbatımları, mandalina çiçeği ve kuş cıvıltılarıyla andığım ve seçerek ya da seçmeyerek yeniden başlayan İstanbullulara ev sahipliği yapan Palaio Faliro’dan anlatacaklarım şimdilik bu kadar. Bir sonraki yazıda İstanbuldaki semtime çok benzettiğim Kolonaki’yi anlatacağım.